Her devlet bir hukuka
dayanır. Devletlerin kuruluşunun bir diğer anlamı kimi hukuki kanunlar
etrafında ne yapacağı belli bir gurubun kendisini resmen ilan etmesidir. Devlet
kurulduğunda sahip olduğu ciddiyeti kuruluş felsefesi de denilen bu kurallara
uymasıyla beli olur. Türk devleti de çok ciddi bir devlettir. Çünkü o kurulduğu
dönemin gayri hukukiliğini ki birinci dünya savaşının içinde kurulmuştur, çok
iyi uygulayan bir devlettir. Yani Türk devletinin hukuku hukuksuzluktur. Bu tür
devletler çete devletleridir. Kimin nerede ne zaman ne yapacağı pek beli
olmayan mafyavari oluşumlardır. Türkiye devleti sistemini darbelerle kurmuş ve
darbelerle sürdürmekte olan bir devlettir. Bu devletin normal, kabul edilebilir
normlarla yönetildiği günler istisnadır.
Daha işin başında
Kürtlere ve komünistlere darbe yapmıştır. Direnen halklara darbe yapmıştır. İslam'i
hassasiyeti önde olan yurtsever insanlara darbe yapmıştır. Daha sonra bir
birine darbe yaparak bir birini infaz etmiştir. Her kesin çok iyi bildiği dört
askeri darbe içinde balans ayarları yapılmış bu devlet, yapılmış darbeleri de
yine darbe rejimleriyle değiştirmeye çalışmıştır.
Aslında son dört beş
ay içinde Türkiye'de çok sayıda darbe yapılmıştır. Bu darbeler, Erdoğan adlı çete
başının 15 Temmuz darbesini neden “Allah'ın nimeti” şeklinde dillendirdiğini
iyi izah etmektedir. Bu darbeler dizisi Efrîn işgalinden sonra daha da
sıklaşmıştır. Çete başı Efrîn işgali ile seçim kazanmayı garantileyeceğini
hesaplamıştı. Efrîn’de duvara tosladığı için hesapları tutmadı. Bunun için peş
peşe darbeler yaprak kendini zorla seçtirmek peşine düştü. Artık Anadolu ve
Kürdistan halklarından oy alamayacağını bilmektedir. Durumu Esat’tan da
tehlikede bir kişidir. Yaptıkları kendisini bitiren bir adam olan çete başı,
etrafına topladığı çok saydaki vurguncu soyguncuyla ancak darbelerle
güvenliğini sağlayabileceğini bilmektedir.
İlk ciddi darbe ittifaklar
adı altında kendini seçtirme kanunlarını çıkartarak yaptı. İşlediği suçu
bildiğinden kendisini eleştiren muhalefette “haydi sizde ittifak yapın” diyerek kendi tabanının aklıyla alay etti.
Çünkü ittifak siyasi olarak koalisyon kurmak demektir. Bu adam kendi seçmenine
hep koalisyon kötü bir şeydir propagandası yapardı. İkincisi MHP ile
ortaklaştı. Ancak daha düne kadar da MHP’yi en tehlikeli ve geri parti görmüş
MHP çizgisini kast ederek “milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” demişti.
Seçim kanununda yapılan oldukça ilginç, ilginçliği kadar oy hırsızlığını aleni
biçimde kanunlaştıran değişikliği de bu darbe içinde saymak mümkündür.
Daha sonra yeni bir
darbe daha oldu. Bu defa daha önceki darbelerde tanklarla ele geçirilip yayın
çizgileri değiştirilen gazete ve TV kanallarını “yumuşak güçle” ele geçirdi.
Paranın gücünü kullandı. Doğan basınını satmayıp kısmen direnir gibi olunca “ya
satarsın ya iflas edersin” manasındaki mesajlarla elindeki KHK gücünü
kullanacağını çeşitli kereler ima etti. Böylece 15 Temmuz da Gülencilerin
MG3lerle kirpilerle tanklarla ele geçiremediği Doğan medyayı adam çalıp çırptığı
paralarla, tek adam olmanın kendisine verdiği KHK hakkıyla bir çırpıda ele
geçirdi.
Türkiye tarihine
geçmesi gereken son darbeyse 11. cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen
genelkurmay başkanı ve Kürt devşirmesi İ. Kalın eliyle yapılmış “nezaketli
darbe” olmuştur. Tam da seçim döneminde cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı
tartışılan bir kişiye bu iki adamın özel ve gizli gitmesi kesinlikle bir
darbedir. Çok açık bir müdahaledir. Bu son darbe peş peşe yapılan ve hepsi de
Erdoğan adlı adamı seçtirmek için olan darbeler serisinin temel karakterini çok
açık ortaya koymuştur. Darbeler birinin ya da birilerinin iktidarı ve devlet
yönetim mekanizmalarını ele zorla ele geçirmesidir. Bu zorun ile de silahlı
olması gerekmez. Çünkü zor zordur. Her darbenin ile de kanlı olması gerekmiyor.
Yaşadığımız çağın özellikleri öyle bir acayip ki zoru bin bir çeşidi
denenebiliyor. İkincisi artık darbelerde iktidar sahiplerinin bir birini vurması
ya da tutuklaması kadar halklara ve emekçilere karşı silahlı ve işkenceli
darbeleri söz konusudur.
Abdullah Gül kişi
olarak çok önemli biri olmayabilir. Onun seçilmesi çok şey değiştirmeyebilir.
Bunlar önemli değildir. Önemli olan işin perde arkası. Yapılan şeyin anlamıdır.
Meseleyi birazda bu açılardan okumak gerekir.
Türk genelkurmay
başkanı H. Akar 15 Temmuz darbesi gecesi darbecilerle saatlerce kalmış, ‘darp’
edilmiş, daha sonra darbecilerden olan AKP’nin ileri gelenlerinden birinin
kardeşi tarafından hükümete ve Erdoğan’a teslim edilmişti. İ. Kalın genelde pek
tanınmayan karanlık biri olarak bilinir. Hakan Fidan yerine MİT müsteşarı
olacağı tahmin edilen biridir. Bir duyuma göre Erdoğan seçilirse Fidan’ı başyardımcı
yapacak, İ. Kalın’ı ise MİT’e atayacakmış. Türk devletinde asıl devlet
yürütmesi ordu ve MİT’tir. Erdoğan ile birlikte bu iki kurum
cumhurbaşkanlığında birleşerek daha aktif yapılacaktır. İ. Kalın’ı MİT’ten
sayabiliriz. Demek ki ordu ve MİT birlikte Erdoğan sistemi olacaklar. Buradan
yolla çıkarak yorumlarımızı biraz daha ileriye götürerek daha neler
söyleyebiliriz. Şimdi bunları sıralayalım.
Türkiye'deki tüm
darbeler ordu ve MİT ortaklığı ile yapılmıştır. Bu iki kurum TC kuruluş
mantığını temsil ederler. Yapılan her darbe ile TC biraz daha ordu ve
istihbarat devleti olmuştur. 12 Eylül son askeri darbedir. Erdoğan'ın temsil
ettiği siyasi anlayış 12 Eylül ideolojisine aittir. Bu darbenin kalıcı bir
rejime dönüşeceğini 1979’da daha bu darbe olmadan Kürt halk önderi Abdullah
Öcalan “Türkiye de bir darbe olursa İran, Pakistan ve Afganistan’da yaşanan
gelişmelerden ötürü kalıcı bir rejime dönüşecek ve bu rejimde faşizm olacak”
öngörüsüyle belirtmiştir. Askeri darbeler tek adamlı faşist rejimlerdir.
Erdoğan ordu ve MİT kurumlarının mantığını temsil ettiği için 12 Eylülün
amaçladığı rejimi dört dörtlük inşa etmek için seçilmiş ve seçtirilmiştir.
Gül’e yapılan ziyaret tüm bu sebeplerden ötürü oldukça anlamıdır. Gül
parlamenter sistemden yanadır. Darbecileri 15 Temmuzda da görüldüğü gibi “halkın
iradesi” adını taşıyan parlamentoları istemezler. Tıpkı Erdoğan gibi.
O zaman Gül’ gidişin
nedenleri bir; ‘kurmakta olduğumuz sistemimize muhaliflik etme. Otur oturduğun
yerde’ uyarı ve tehditlerini iletmek amaçlı olabilir. İki; ‘devlet olarak çok
ciddi bir savaşın içindeyiz. Bu savaşı sürdüreceğiz. Erdoğan olmadan biz bu
savaşı sürdürmekte güçlük çekeriz. Siz şimdilik durun. Daha sonra seni devletin
yumuşak yüzü olarak yeniden sahaya süreriz’ devlet planlamasını aktarmak için
olabilir. Aslında her iki amaç da aynıdır. Birincisi seni içimize almak
istemiyoruz. İkincisi sana daha sonra ihtiyacımız olacak demektir.
Bana sorarsanız Gül’e
helikopterli ziyaretin amacı ikinci nedenden ötürüdür.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html